7 Mayıs 2020 Perşembe






DÜNYA SAĞIR OLSAYDI



                                                                                        Ayşe Sude Akyol



Göç nedir, sebep ve sonuçları nelerdir?  Bu sorulara hemen hemen hepimiz cevap verebiliriz. Peki ya göçsüz bir dünyanın nasıl olacağı sorulursa? Evet, buna da hemen hemen herkesin bir cevabı vardır. Ama çok büyük ihtimalle bu soruya cevap verilme süresive cevap çeşitliliği daha fazla olur. Çünkü göçlerin etkileri o kadar uzun bir döneme yansır ki ortaya bir sürü olasılık çıkar.
Endüstri öncesi toplumlarda fazla nüfusun getirdiği kıtlık sorunu göç etmenin en büyük sebeplerinden biriydi. Bu topluluklar göç ettikçe geldikleri yerden birçok bitki, hayvan ve yeni teknoloji getirdiler.
Yani eğer göçler olmasaydı dünya bu kadar gelişemezdi ve toplulukların yaşam süreleri bu kadar fazla olamayacağından şu ana kadarki birçok devlet hiç kurulmamış olacaktı. Ayrıca tarımda da bu kadar ileriye gidemezdik.
Bu fikrime destek çıkabileceğim bir olay ise Bantu dilini konuşan insanların Orta Afrika’da genişlemesidir.
  
Bantu dilini konuşan çiftçiler tarafından yetiştirilen ürünler, Sahra altı Afrika'nın çoğunu kaplayan tropikal savanada en iyi şekilde yetişti. Bu, bu bölgeleri yeni yerleşim için en cazip yerler haline getirdi. MÖ 500'den bir süre önce, Afrika anakarasına muzlar getirildi. Yağmur ormanı iklimlerinde muzlar büyüyebileceğinden, muz yetiştiriciliğinin benimsenmesiBantu'nun genişlemesine daha da fazla alan açtı. Bu da o bölgede tarımın genişlemesine büyük katkılar sağladı. Eğer Bantular o topraklara göç etmeseydi tarımda bu kadar ilerleyemeyeceklerdi.
Ayrıca göçlerin olmaması günümüze kadar kurulan birçok devletin kurulmasına engel olacağı gibi birçok devletin yıkılmasına da engel olacaktı. Örneğin Kavimler Göçü olmasaydı Batı Roma İmparatorluğu da yıkılmayacaktı.
Belki de insanlık yok olacaktı. Çünkü herkes kendi yaşadığı toprağın kaynaklarını sonuna kadar tüketecek ve en sonunda yok olmaya mahkum olacaktı. Ama bir başka yönden baktığımda ise göçlerin getirdiği gelişimin dünya için pek de iyi bir sonuç çıkardığını göremiyorum. Yani daha mutlu da olabilirdik. 




Türklerin yukarıda yaptıkları göçler olmasaydı kıtlık ve baskıdan ölebilirdik ya da o zorlu şartlarda yaşamayı öğrenip yaşama tutunma çabasından kaynaklanan azimle birçok yeni  şey de üretebilirdik.
Belki ,belki, belki…  Daha bir sürü olasılık var, bir de diğer göçlere bakalım:
1950 yılında Türkiye nüfusunun %25’i kentlerde yaşarken 2012 yılında bu oran %77’lere kadar yükselmiştir.
 Bu oranlar bize Türkiye’de kırlardan kentlere doğru yoğun göç dalgalarının yaşandığını
göstermektedir.Pekibu göçler olmasaydı ne olurdu?



Eğer bu göçler olmasaydı kentsel kısımdaki hızlı nüfus artışı ve bununla beraber gelen çarpık kentleşme olmayacaktı ancak kırsal kesimdeki insanlar makineleşme yüzünden işsiz kalmaya devam edecek ve  nüfus fazlalığı ise buradaki yaşamı daha da zor bir duruma getirecekti. Yani her iki durumda da insana ve doğaya zarar geliyor.
Peki ya beyin göçü olamasaydı neler olurdu?
Beyin göçü tarih boyunca yaşanan ve yaşanmaya devam eden bir olgudur.
1492 yılında İspanya'dan göç etmek zorunda kalan Yahudi halklarına Osmanlı İmparatorluğu sahip çıkmış ve ticarette oldukça başarılı olan Yahudilerin bu tecrübesinden faydalanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler zulmünden kaçan birçok Yahudi akademisyen Türkiye'ye sığınmış ve Türkiye'deki eğitim sisteminin gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.
Yani hem lehimize hem de aleyhimize işleyen bu göçler olmasaydı yine durumdeğişmeyecekti . Bu yüzden ben beyin göçü gibi bir kavramın olmaması durumunda şartların pek değişmeyeceği taraftarıyım.



AYNAKÇA:



























Coğrafya Kader(mi)dir?



                                                                                                         Emir Sarıoğlu





Dilimizi, sesimizi, bakışımızı, aklımızı, yolda yürürken ölme ve öldürme ihtimalimizi, karşıdan karşıya geçerken sakat kalma olasılığımızı ve kazasız belasız yaşayıp gitme şansımızı. Bunların hepsi coğrafyadan coğrafyaya değişmiyor mu? Değişiyor! Öyleyse sözün ima ettiği, içine hapsolduğumuz şu kader gerçek, doğru ve kaçınılmaz.
Öte yandan, mesela yüzyıllardır savaş yaşamamış ülkeler de var dünya üzerinde, ne garip! Ama zaten buradaki coğrafya sadece dağları, düzlükleri ve iklimleriyle bir coğrafya değil. Gerçi onlar da var: kutuplarda güneş çarpmaz, çöllerde vücudumuz buz kesmez! Ama buradaki coğrafya esas olarak insanlar, sınıflar, üretici güçler, sınıf mücadeleleri ve bunların çeşitli görünümleri, halleri. Coğrafya bunları içeren, bunlardan oluşan bir isim. Coğrafya, ismin sınıf mücadelesi hali!
Coğrafya aynı zamanda içerisini ve dışarısını ayıran bir sınır: İçeriyi inşa eden, dışarıyı tarif eden. Bu nedenle içinde dil, din, kültür, ırk, ulus ve halk da var. Onlar da görünümler, haller. Birebir yansımalar değiller belki ama onlar da sınıf mücadelesi denen toplumsal çatışmaların, karşıtlıkların görünümleri. E, öyle de olsa böyle de olsa, "coğrafya kaderdir" demeli ve geçmeli miyiz? Pek değil! Zaten düşündükçe çeşitli itirazlar çıkıyor.
Çünkü kader aslında coğrafyadan da bir geri çekilmeyi içeriyor: iddiasızlığı, değişmezliği ve değiştirmemeyi peşin peşin teslim ediyor. Öyle olunca insanın "Coğrafya kederdir!" diyesi geliyor. Söz zaten daha çok bunu vurgulamak için kullanılıyor: yaşananlar karşısındaki kederi. Değişmeyen günlerimizi, süreklileşen sıkışmışlığı ve getirdiklerini.








Gelecekte  Meslekler Yok  Mu Olacak?



                                                                               Asrın Doğukan Ak






Günlerin su gibi akıp geçtiği evde bolca zamanımızın olduğu bu günlerde geleceği düşünmek için bolca zamanımız var. Belki çoğumuz seçeceği mesleği buldu, üstüne çalışmaya başladı veya çoktan meslek sahibi birisiniz. Her düşünen kişinin bir an  bile olsa aklından geçtiği şu sorular. ‘Gelecekte seçeceğim mesleğe ihtiyaç olacak mı ? Ya şuan yaptığım işleri yapmaya gerek kalmazsa ya işimi elimden alırlarsa ? Şuan yaptığım çalışmalar ya boşa giderse ne yaparım ben ? Diye soran birçok kişi olduğunu düşünüyorum. Hem bu sorulara cevap arayacak hem de beyin fırtınası yapacağız. İlk ve en geniş sorumuza geçelim. Gelecekte mesleklere ihtiyaç olacak mı ?

Şuan insanlığın gittiği yön yapay zeka üzerine doğru. Vücudumuzdaki her bölgenin bir mekaniği yapılmaya başlıyor. Daha da sıra dışı olan beyine çip yerleştirilmeye başlanacak. Peki bu kimin kontrolünde olacak onu bilmiyorum. Ama dünyayı yöneten güç kimse onda olma ihtimali yüksek. Vücudumuzdaki bölgeler mekanikleşmeye başlarsa ve beyin fonksiyonlarımızı değiştirilirse artık yemek yemek su içmek hatta hastalanmak bile imkansız olabilir. Bu yüzden gıda, sağlık sektörü gibi insani özellikleri koruyan meslekler yok olabilir.

Az önce anlattıklarım tahminimizden daha uzun sürebilir. Daha yakın geleceğe baktığımızda işçi sınıfındaki işçilerin meslekleri yavaş yavaş yapay zekanın eline geçmeye başlıyor. İşçi sınıfında yer alıyorsanız ve almaya devam edecekseniz. Geleceğe yatırım yapmaya başlamalısınız. Örneğin uzay hakkında araştırma yapmaya yazılım hakkında araştırma yapmaya ve öğrenmeye başlamalısınız. Geleceğin ne getireceği kesin olarak bilinemez. Mesleklerin olup olmayacağı da ama bilgili ve kurnaz insanların bu vahşi doğada daha çok hayatta kalacağı kesindir.

Şimdi peki bu birileri tarafından öngörüldü ise insanların mekanikleşeceği mesleklerin azalacağı vesaire. Siz de tahmin edersiniz ki insan sayısı arttıkça kargaşa artacak. Kargaşa arttıkça itaatkarlık azalacak. İtaatkarlık azalırsa ise baştaki kişilerin sizi yönetmesi zorlaşacak. Kesin olmasa da kurgusal olsa da korona virüsünün insan eliyle yapılabileceği akılları karıştırıyor. Ve korona virüsü insan eliyle yapıldıysa gelecekte bizi daha kötü tehlikelerin beklediği kesin.
İleri de hayalinizdeki meslekler olmayabilir. İşten atılabilirsiniz ama bilgili ve kurnaz olursanız her şeyin üstesinden daha kolay gelebilirsiniz. Gelecekte hangi siyasi ideoloji ile yönetileceksiniz bilmiyorum. Ama bunun tamamıyla para üstüne kurulu olacağını sanmıyorum. ‘Elinizde olan bilgi cebinizde olan paradan çok olsun’

                                                                              






İnsan Hayatında Coğrafya


                                                                                                      İsa Tümer



Günlük hayatta coğrafya deyince aslında insanın aklına birçok sonuç geliyor. Aslında sadece günümüz için değil de geçmişten beri bu hep böyle olmuştur. En eski uygarlıklar dahi yerleşecekleri yeri coğrafyaya bel bağlayarak bulmuşlardır. Bu da zaten geçmiştekiinsanların hayatını komple etkilemiştir.
Günümüzden örnek vermek gerekirse, benim aklıma ilk olarak hava durumu geliyor. O günün hava durumuna ait bilgileri bilirsek o günümüzü çok daha rahat yönetebiliriz. Örneğin, havanın yağmurlu veya güneşli olduğunu bilmek o gün ne yapacağımıza da karar verir veya bir yere gideceksek o bölgenin hava durumunu bilmek bize kolaylık sağlar. Giyeceğimiz kıyafetten yiyeceğimiz yemeğe kadar çoğu şey coğrafyanın etkilerindendir. Hatta o günkü ruh halimizi de hava durumu belirler. Kendimden örnek vermek gerekirse kapalı havalarda ruh halim düşük oluyor ama güneşli ve açık havalarda daha yüksek oluyor.
Tabii ki o bölgenin günlük olarak hava durumunu bilmek coğrafyanın bize kazandırdığı tek şey değildir. Bu durum doğal olarak meslekleri de etkiler. Meslek seçimleri de bölgeye uygun yapılmalıdır mesela. Turizmin bol olduğu bölgede turizm ile ilgili meslek seçmek daha kârlı olacaktır. Veya hayvan yetiştiriciliğin bol olduğu bölgede hayvancılıkla ilgili meslek seçmek de iyi olacaktır. Bu da o kişinin günlük hayatına oldukça etki edecektir.
Coğrafyanın önemli etkileri arasında üretim geliyor bence. Üretim demek o ülkenin kalkınması demektir. Eğer verimli topraklara sahipsen o bölge kalkınma için idealdir. Zaten geçmişteki savaşların çoğu bundan dolayı olmadı mı? Üretim de hayliyle coğrafya ile iç içedir. O halkın günlerini de oradaki üretim etkiler. Daha demin de dediğim gibi kalkınmak için üretim gerekir. Yani üretim ekonomiyi şahlandırır. Bu da o bölgenin gelişmişliğine etki eder. Yani o bölgedeki üretim o bölgede yaşayan tüm halk için çok büyük etki yaratır.  Dolaylı yoldan da olsa o halkın günlük olarak yaptığı çoğu işi o bölgedeki üretim etkiler. Üretimi de coğrafya…
Ama tabii ki coğrafyanın günlük hayatımıza etkileri bununla bitmiyor. Coğrafya kültürü en çok etkileyen husustur. Mesela Japonya gibi Türkiye’ye çok uzak olan bölgelerle Yunanistan gibi ülkemize çok yakın bölgelerin kültürleri arasında çok büyük farklar vardır. Bu da coğrafyanın sonucudur. Zaten kültür ile insanların günlük davranışları arasındaki bağlantıyı tahmin edebilirsiniz…
Daha demin de belirttiğim gibi o bölgenin gelir kaynaklarını da coğrafya belirler. Hayvan besiciliğinin bol olduğu bölgelerde hayvancılık, bitki örtüsünün elverişli olduğu yerlerde tarım, madenlerin bol olduğu yerde madencilik ve tarihi yerlerin ve tatil yapmaya elverişli yerlerin bulunduğu bölgelerde ise turizmin gelişmiş olması buna verilebilecek en güzel örneklerdir. Bu iş imkânları halkın hayatına doğrudan etki eder. Bundan dolayı iş imkânlarının bol olduğu bölgelerde nüfus daha fazladır. Nüfus ve iş imkânları ise insanların günlük hayatlarına yön veren en önemli sebeplerdendir. S
Son olarak da jeopolitik konum diyebiliriz. Belki de insanların günlük hayatına etki eden bu kavramların en kapsamlısı da budur. Zaten tüm bu sebepler o bölgenin jeopolitik konumundan türeyen sebeplerdir. Kısaca özetlemek gerekirse günlük hayatta insanların yaptığı çoğu işi o bölgenin jeopolitik konumu belirler. Jeopolitik konumu ise coğrafya belirler…








Göçsüz Dünya, Güçsüz Dünya


                                                                    Efe Tok






         Dünya tarihinde çok fazla göç yaşanmıştır. Örneğin: Amerikan ırkı, İngilizlerin Amerika’ya göç etmesiyle ortaya çıkmış bir halktır. Türkler hiç göç etmeseydi yaşadığımız yer Orta Asya olurdu.
            İnsanlar göç ederek bilgi birikimlerini göç ettikleri yerdeki insanlara aktarırlar.  Oradaki insanlar ise bu birikimleri alıp kullanmaya başlarlar. İstanbul’un fethinden sonra Bizanslı bilim insanları,  Avrupa’ya göç edip Avrupa’da Rönesans’ın başlamasında önemli rol oynamışlardır. Yakın zamanlardan örnek verecek olursak: Hindistanlı bilim insanları Amerika’ya göç edip önemli şirketler kurmuşlardır. Pepsi, MasterCardve Microsoft şirketlerinin CEO’ları Hindistanlıdır. Belki de göç olmasaydı bu şirketlerin olmadığını görecektik. Beyin göçü ile pek çok bilim insanı da kendi ülkeleri dışındaki ülkelere katkı sağlamışlardır.
            Sonuca varacak olursak, dünyada herhangi bir göç olmasaydı belki de şu anki teknolojik, askeri, siyasi vb. alanlardaki gelişmişlik düzeyimiz bu kadar olmayacaktı. İşte bu yüzden göçsüz dünya = güçsüz dünya.
           


Yeni Hayat İrem Deniz Aslan Sanat insanların hayatlarını etkileyen önemli olayları duygularla birleştirir. Sonuc...