14 Nisan 2020 Salı






HER ALANDA ‘‘COĞRAFYA’’

                              Sude POLAT


Coğrafya, doğa ile insan olgusu arasında bağlantı kuran bir bilimdir. Coğrafya
okuryazarlığı gittikçe küreselleşen bir dünyada gelişen önemli bir beceri olarak
görülmektedir.

Coğrafyanın gündelik faaliyetlere katkısı bulunur. Ulaşımda ve iletişimde yeni
yollar ve iletişim kanalları kurulmasında coğrafyanın özelliklerinden yararlanılır. Hava olaylarına karşı önlem almada ve doğal afetleri önlemede coğrafyadan yararlanılmaktadır.

Coğrafyanın bize sağladığı özelliklerin başında planlama yer almaktadır. Bir yerin oluşumu, coğrafi özellikleri, mevcut durumu ve geçmiş ile olan bağlantısının bilinmesi durumunda bu bölgede insan davranışları ve sonuçlarına ilişkin daha net bilgilere ulaşılması mümkündür. Basit bir ifade ile yerleşim yeri olarak belirlenen alanın bir dere yatağında olması durumunda olası afet ve kazalar önlenebilmektedir.
Yine, başta tarım ve hayvancılık faaliyetleri olmak üzere sosyal, ekonomik ve kültürel konuların tamamında coğrafi kavramların yer aldığı, coğrafyanın çalışma alanı içerisinde yer alan konular üzerine kurgulandıkları görülebilir. Coğrafyanın çalışma alanı olarak yer almadığı bir yaşam düşünüldüğünde bugün sahip olduğumuz birçok bilginin temelsiz, anlamsız ya da yanlış ifadelerden oluşacağını düşünebiliriz. 
Coğrafya, insanları yerleşim, giyinme, beslenme gibi birçok alanda etkiler.

'' GEOGRAPHY '' IN ALL FIELDS
Geography is a science that connects nature and human phenomenon. Geography literacy as an important skill developing in an increasingly globalized world Seen.
Geography contributes to daily activities. The features of geography are used in establishing new ways and communication channels in transportation and communication. Geography is used to take measures against weather events and prevent natural disasters.
Planning is at the top of the features that geography provides us. It is possible to reach more precise information about human behavior and its consequences in this region if the location, geographical features, current situation and connection with the past are known. In simple terms, if the area designated as a settlement is in a stream bed, possible disasters and accidents can be prevented.
Again, it can be seen that geographical concepts are included in all social, economic and cultural issues, especially in agriculture and animal husbandry activities, and they are built on subjects within the study area of ​​geography. Considering a life where geography is not a working area, we can think that many of the information we have today will consist of baseless, meaningless or false expressions.
Geography affects people in many areas such as settlement, dressing and nutrition.



                                           



                                                   Geleceğin Meslekler.
                                                             Gelişim

                                                                                                Alperen Onat

                                                                                                   


Meslekler vardı,Gelecekte ise o dönemin ihtiyaçlarına göre meslekler olacaktır. Geleceğin mesleklerini tahmin etmenin en tutarlı yolu o dönemin ihtiyaçlarını tespit etmektir.Çünkü meslekler ihtiyaçlara göre şekillenir ama bazı meslekler vardır ki insan eliyle yapımı çok daha az maliyetlidir. Örneğin:gökdelenlerin camlarını silme işi aya giden insanoğlu bir çözüm mü bulamayacak diyorsunuz elbette var lakin fazla maliyetli.Bu yüzden insan gücü daha mantıklı mesleklerin ihtiyaçlar doğrultusunda geliştiğini söylemiştim peki ihtiyaçlar neden değişir. Dünyamız kendini yenileyen ve ileri giden bir varlıktır.
Bu yüzyıllarda ileri gidişin en büyük sebebi teknolojidir. Teknoloji sürekli değişen bir olgudur ve bu değişimler de ihtiyaçları bu ihtiyaçlarda meslekleri belirler .Mesela eskiden sokak lambalarını yakmak için meslekler vardı lakin teknoloji geliştikçe bu mesleğe gerek kalmadı ve önemini yitirdi.Bu sefer de lambaları uzaktan kontrol edilecek insanlara ihtiyaç duyuldu ve bu şekilde yeni meslekler şekillendi. Geleceğin  meslekleri sizce neler  olacaktır?
Bence bunu öğrenmenin yolu o dönemde yaşamaktır çünkü her dönemin meslekleri farklıdır . Demek istediğim geleceğin mesleklerini tam olarak bilmemiz çok zor lakin tahminler yapılabilir. Teknoloji kendisi gelişemeyeceği için onu geliştirecek meslekler gereklidir lakin bu da  bir tahminidir mesela Kovid-19 hepimizi öldürse meslek diye bir şey olmaz.

Anahtar kelimelerim:Teknoloji,Meslek,Gelişim
Evolution


There were professions in the future, according to the needs of that period. 
The most consistent way to predict the professions of the future is to identify the
needs of that period because professions are shaped according to the needs, but
there are some professions that human-made construction costs much less.
  For example: Do you say that wiping the skyscrapers' windows will not find a
solution to the moon, of course, but it is too costly. Our world is a self-renewing
and moving entity. The biggest reason for going forward in these centuries is
technology.  Technology is a constantly changing phenomenon, and these
changes determine their needs in these needs. For example, in the past,
there were professions to turn on street lamps, but as technology evolved,
this profession was no longer needed, and this time lost its importance.  .
What do you think will be the jobs of the future? I think the way to learn this is to
live in that period because the professions of each period are different. I mean,
it is very difficult to know exactly the professions of the future, but predictions can be
made. Since technology cannot improve itself, professions to develop it are
necessary, but this is an estimate, for example, if Kovid-19 kills all of us, there is
no such thing as a profession



Keywords:Technology,Evolution,Professions







     72 Yıl Önce Yaşanan Trajedi: Kırım Tatarlarının Sürgünü


                                                                                     Mehmet Deniz Alten




Kırım; Karadeniz’in kuzeyinde, günümüzde Ukrayna sınırları içerisinde olsa da tarih boyunca Antik Yunanlar, İskitler, Hunlar, Gotlar, Hazarlar, Bizans, Altınordu, Osmanlı, Rus Çarlığı ve devrimle SSCB gibi birçok devletin egemenliği altına girmiş oldukça stratejik bir yarımadadır. Bu da Fatih Sultan Mehmet’in bu bölgeyi gözüne kestirip 1475 yılında fethetmesinin büyük nedenlerindendir. Rus Çarlığı 1783’te egemenliği Osmanlı’nın elinden alsa da hepimizin bildiği iskân politikası ve Kavimler Göçü sonrasında burada toplanmaya başlayan Türk nüfusu nedeniyle Kırım Türkleri ya da Tatarları, Kırım’ın nüfusunun çok büyük bir kısmını oluşturuyordu.
            Rus Çarlığı Kırım’ı fethinden yıkılışına kadar Kırım Türkleri hakkında birçok tartışma yaşamış, sürekli sürgün için bahaneler aramışlardır. Devrim sonrasında ise kurulan SSCB’nin ilk başkanı Lenin Kırım Türklerinin yerleşiminden rahatsızlık duymayıp ve 1920’lerde üzerlerindeki baskıyı kaldırmıştı. Bu dönemde çarlığın nüfusunun %30’unu Kırım Türkleri oluşturuyordu. Ancak bu Stalin’in yönetime geçmesiyle yavaş yavaş bozulmaya başladı. 1930’dan sonra Sovyet rejimi baskı ve zulme başladı. 1932-33 yıllarında Rusya’nın kuzeyindeki Türk kolonileri sürgün edildi. Ardından 2. Dünya Savaşı sırasında 1941-1944 yılları arasında Almanların Kırım’ı ele geçirmesiyle Stalin mükemmel bahanesini bulmuş oldu. 1944 yılında Kırım geri alınınca Kırım Türklerini Alman yardımla, vatan hainliğiyle suçladı. Böylece 18 Mayıs tarihinde sürgün kararı çıktı. 20 Mayıs’a kadar süren bu süreçte 238.500 kişi yani tahminen Kırım Türklerinin tamamı sürgün edildi.
            Yıllar sonra bu sürgünden ve soykırımdan canlı çıkan kişilerle yapılan röportajların ortaya çıkardığı kadarıyla her aileye eşyalarını toplamak için 15-20 dakika verildi. Yasal olarak aile başı 500 kilo yüke izin verilse bile askerlerin olanak verdiği miktar çok daha azdı. Olay yaşandığında 15 yaşında olan Dilaver Mustafaev’in anlatıyor: “Sabaha doğru karanlıkta kapıyı kırar gibi açarak üç silahlı asker içeri daldı. Annem, babam ve 3 kardeşim, korkuyla yataklarımızdan fırladık. 'Size 15 dakika müsaade, alacağınızı alın, evi boşaltın!' diye bağırdılar. 'Bizi nereye götürüyorsunuz?' diye sorduk. 'Kırım halkı Sovyetlere ihanet etti, buradan gidiyorsunuz!' dediler, başka bir bilgi vermediler. Annem ağlıyor, hepimiz şaşkınız, asker 'Hadi hadi!' diye sıkıştırıyor, dakika sayıyor. Yanımıza kuru erik, fındık, ekmek gibi alelacele elimize geçen şeyleri aldık, çıktık. Ardımızdan kapıyı çivilediler, o evden son çıkışımız oldu.

            Sonra askeri kamyonlar geldi. Bizi iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kamyonlara sıkıştırıp tren istasyonuna götürdüler. Eski, köhne, paslı, leş gibi kokan iki katlı hayvan taşınan vagonlara doldurdular.Çocuklar, kadınlar, hastalar ilk kata, bizler de eğilerek ikinci kata çıktık. Başka köylerden getirdikleriTatarları da boş buldukları yerlere tıktılar. Ve akıbetimizin ne olacağını bilmediğimiz yolculuk başladı.”
            Kamyonlar Türkleri istasyonlara getiriyor, burada askerle yine ağzına kadar dolu tren vagonlarına ite kaka insanları dolduruyordu. Bu kadar çok insanın sürgün edilmesine rağmen çok az yemek ve su stoku vardı. Aynı zamanda tifo hastalığın yaygın olduğu bu dönemde kalabalık vagonlar hastalığın yayılmasını inanılmaz hızlandırmıştı. Katliam, tifo ve açlık gibi nedenlerden 10 Kasım’a kadar 10 binden fazla Kırım Türkü öldü. Lokomotifler Türkleri ya Özbekistan’da çalışma kamplarına ya da SSCB’nin doğusuna götürüyordu. Vardıkları yerlerde de hayatları kolaylaşmadı. Verilere göre sürgünü takip eden bir yıl içinde 30 bin ölü vardı. 10 yıllık süreç içerisinde ise ölü sayısı hakkında bazı kaynaklar 50 bin derken bazı kaynaklara göre bu sayının 100 binin üzerinde olduğu açıklanmakta.
1989 yılında evlerine dönüşlerine izin verilen Kırım Türkleri zorlandığı bu koşullar insanüstü ve acımasızcadır.Günümüzde bileaktivistlerolayınsoykırım olarak belgelenmesi için baskı yapmaya devam etse de durum parlak gözükmemektedir.


















KİMSE KADERİNİ DEĞİŞTİREMEZ


                                                                                                       Deniz Duran




İnsanlar doğar, büyür ve ölür. İnsanların doğduğu çevre yaşam şekline ve davranışlarına davranışlarına kadar her şeyi etkiler. Mesela ülkemiz üzerinden bu konuya örnek verelim. Trabzon’da doğan bir çocuğun çevresindeki çoğu kişi şiveli bir şekilde konuşur. Bir süre sonra bu, çocuğun konuşma şeklini etkiler.
Çocuk da öyle konuşmaya başlar. Yöresel yiyeceklerinden olan hamsi, mısır ekmeği gibi yiyecekler yer küçüklüğünden itibaren. Oyun oynarken hep yeşillikler içerisinde olur. Dağa, taşa çıkmasını bilir. Ama İstanbul’da doğan bir çocuk için bu durum böyle değildir. İstanbul’da parklar dışında yeşil bir yer göremez.
Çünkü her yer binadır. Dil konusundan bir karşılaştırma yaparsak İstanbul’da doğan çocuğun Türkçesi daha iyidir. Çünkü küçüklüğünden beri standart dili öğrenmiştir. Bunların dışında doğduğumuz coğrafya davranışlarımızı da etkiler. Amerika’da büyüyen bir çocuğun anne veya babasına adıyla seslenmesi garipsenmez.
Fakat Türkiye’de böyle bir davranış ayıp olarak karşılanır. Bu örnek ve bunun gibi birçok örnek verilebilir.
Sonuç olarak yaşadığımız coğrafya bizim davranışlarımızı, yediğimiz yiyecekleri, kişilik özelliklerimizi hatta sevdiğimiz en ufak şeye kadar etkiler. Yani coğrafya kaderdir ve kimse kaderinden kaçamaz.

Yeni Hayat İrem Deniz Aslan Sanat insanların hayatlarını etkileyen önemli olayları duygularla birleştirir. Sonuc...