TÜRK FİLMLERİNDE GÖÇ OLGUSU
Kamera Büyük Şehre Gider Mi?
Dünyadaki eşyaları “Aygıtlar” ve “Aletler” biçiminde ikiye
ayırabiliriz. Muhtemelen buradakilerin çoğu önemsiz olacaktır. Fakat bir aygıt
vardı ki, bu güçlü ülkelerden daha etkili bir şekilde dünyayı değiştirdi ve
yeni bir anlam kazandırdı: “Kamera”. Dolayısıyla, kamera gerçekliğin hâkimiyeti
için kullanılabilecek en güçlü silahtır. Çünkü sinema; şu ana kadar olan,
olmakta olan ve olacak olan her şeyi barındıran bir sanattır. Sinema,
toplumları etkilemeye devam ettiği gibi, toplumları etkileyen olaylardan da
etkilenir. Ve bunlardan en önemlisi, belki de tüm dünyayı etkileyen
“göçlerdir”.
Türkiye’debu konuyu cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren görmeye başlarız.
Özellikle 1940’tan sonra artan bu eğilimin, beraberinde birçok şey getirdiğini
söyleyebiliriz. Ve çekilen filmlerde de bu konuları sıklıkla görebiliriz.
Özellikle köylü-kentli kimliğini, filmlerin iyi bir şekilde ele aldığını
düşünüyorum.1970-1980 sinemasında apartmanların, mesafeli; gecekonduların ise
sıcak ilişkileri temsil ettiğini görüyoruz. Bu nedenle, masalsı İstanbul’a,
hayalleri ve umutlarıyla göç eden alt gelir köy insanının iyi; yozlaşmış
ilişkilerin ve kötü alışkanlıkların sahibi üst gelir şehir insanın ise kötü
olduğu imajının verilmeye çalışıldığını söyleyebilirim. Ve filmler, göçenlerin
İstanbul merakından değil; para kazanmak için göçtüğünü anlatıyor. Fakat
filmlerde verilen mesajın parayı bulalım, rahata erelim diye uğraşan
insanoğlunun en sonunda parçalanması şeklinde yorumlayabilirim. Örneğin Taşı
Toprağı Altın Şehir filminde, traktör almak ve zengin olmak isteyen Ökkeş’in,
büyük şehrin değişikliklerinden etkilenmesi
sonucu oğlunu, karısını ve kardeşini nasıl kaybettiği anlatılır.
1980 sonrası sinema ise;şartların değişmesiyle birlikte, daha da yoksul
kesimin İstanbul’da tutunmasını konu alıyor. Gelenlerin nerede ve nasıl
yaşayacağı,belirgin bir şekilde sorunlar oluşturmuştur. Ayrıca kentlilerin, bu
insanları şehirden kovmak istemeleri de büyük bir problemdir. Bunlara rağmen
gelen insanların kültürlerini şehre aşıladıklarını görürüz. Müziklerin
kullanımı ve oyunculuk, bu filmleri çok önemli derecede etkilemiştir. Özellikle
bıyıklı Tarık Akan, filmlerin vazgeçilmez oyuncusu olmuştur. Bu dönem filmleri,
kadın-erkek eşitsizliğini daha çok yüze vurmuştur. Üzücü olsa da her yanlış
olayın sorumlusu kadın olarak gösterilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Göç, İstanbul, Parçalanma