Coğrafya
Kader(mi)dir?
Emir
Sarıoğlu
Dilimizi, sesimizi, bakışımızı, aklımızı, yolda
yürürken ölme ve öldürme ihtimalimizi, karşıdan karşıya geçerken sakat kalma
olasılığımızı ve kazasız belasız yaşayıp gitme şansımızı. Bunların hepsi
coğrafyadan coğrafyaya değişmiyor mu? Değişiyor! Öyleyse sözün ima ettiği,
içine hapsolduğumuz şu kader gerçek, doğru ve kaçınılmaz.
Öte yandan, mesela yüzyıllardır savaş yaşamamış
ülkeler de var dünya üzerinde, ne garip! Ama zaten buradaki coğrafya sadece
dağları, düzlükleri ve iklimleriyle bir coğrafya değil. Gerçi onlar da var:
kutuplarda güneş çarpmaz, çöllerde vücudumuz buz kesmez! Ama buradaki coğrafya
esas olarak insanlar, sınıflar, üretici güçler, sınıf mücadeleleri ve bunların
çeşitli görünümleri, halleri. Coğrafya bunları içeren, bunlardan oluşan bir isim.
Coğrafya, ismin sınıf mücadelesi hali!
Coğrafya aynı zamanda içerisini ve dışarısını ayıran
bir sınır: İçeriyi inşa eden, dışarıyı tarif eden. Bu nedenle içinde dil, din,
kültür, ırk, ulus ve halk da var. Onlar da görünümler, haller. Birebir
yansımalar değiller belki ama onlar da sınıf mücadelesi denen toplumsal
çatışmaların, karşıtlıkların görünümleri. E, öyle de olsa böyle de olsa,
"coğrafya kaderdir" demeli ve geçmeli miyiz? Pek değil! Zaten
düşündükçe çeşitli itirazlar çıkıyor.
Çünkü kader aslında coğrafyadan da bir geri
çekilmeyi içeriyor: iddiasızlığı, değişmezliği ve değiştirmemeyi peşin peşin
teslim ediyor. Öyle olunca insanın "Coğrafya kederdir!" diyesi
geliyor. Söz zaten daha çok bunu vurgulamak için kullanılıyor: yaşananlar
karşısındaki kederi. Değişmeyen günlerimizi, süreklileşen sıkışmışlığı ve
getirdiklerini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder